Pages

31 Temmuz 2010 Cumartesi

"mutluluk şurubu"


Beyrut'un yazılarından birinde okumuştum herhalde, mutluluk şurubu ve biraz da dilek şurubu. Hayatın zor yanlarına inat, bu iki şurubu da fondip yaparak içmek isterdim.
Mesela Alice'in hikayesinde olan şuruplardan olmalıydı, hani kapıların boyutuna göre içince küçültebilen ya da büyütebilen.
Bize de yaşanılan zorlukların verdiği ya da vereceği hasarlar için şuruplar verilseydi keşke.
bugün sevgilim beni terk etti - ayrılık şurubu
bugün işten kovuldum / istifa ettim - işsizlik şurubu.

Ya da hayatımızda bulunan kişiler için birer şurup olmalıydı;
-Yüksek oranda yapılmış alışveriş ve sonucunda eve gelecek kredi kartı ekstresi için ebeveyn sakinleştirici şurup,
-Sevgiliyle yaşanması muhtemel tartışmaları önleyici şurup,
-Sınavda kopya çekmeyi kolaylaştırmak adına sınavı yapan öğretmeni uyutan şurup,
-YÖK ve benzeri kurumlarda bulunan tüm yetkilileri LYS,DGS,YDS, vb. sınavların sorularını hazırlarkan kolay soru seçmeye teşvik eden şurup,


-İş verenin, çalışanını strese sokmadan kolayca zam yapmasını sağlayacak patron şurubu,
-Kızışma dönemine girmiş kedilere koca bulucu şurup, vs..
Bunlar ve bunlara benzeyen pek çok şurup olsaydı hayat nasıl da kolay olurdu ama..

Neyse canım, böyle hayalperest şurupçu düşünceye de tek yazılık hak tanırım, yoksa şuruplara takılırsak ohooo yaşayamayız ki...

Garfield Felsefesi



Madde 1 : İnsanlar yorgun doğar, dinlenmek için yaşar.
Madde 2 : Çalışmak yorar.
Madde 3 : Gündüz dinlen ki gece rahat edesin.
Madde 4 : Yatağını kendini sevdiğin gibi sev, içinden çıkamayacağın gibi yap.
Madde 5 : Yarın yapabileceğin işi bugün yapma.
Madde 6 : Bugünün işini yarına bırakma, erteleyebileceğin kadar ertele.







Madde 7 : Dinlenen birini görünce otur ona yardım et.
Madde 8 : Oturmak mümkünse ayakta durma, yatmak mümkünse oturma.
Madde 9 : Tembellikten kimse ölmemiş.
Madde 10 : Çalışma isteği duyunca bir yere otur isteğin geçmesini bekle.



Tembellik yapmak isteyene bahane bol ;)

29 Temmuz 2010 Perşembe

28 Temmuz 2010 Çarşamba

kim ne demiş ? ne olmuş?


Haber aynen şöyle :

"Küçük Sırlar'a büyük darbe!
Sinem Kobal ve Burak Özçivit'in başrolünü paylaştığı 'Küçük Sırlar' dizisine veto!
Çekimlerin yapıldığı İstanbul Erkek Lisesi yönetimi, öğrencilerin uygunsuz sahnelerinden rahatsız oldu

Dünyayı kasıp kavuran Gossip Girl'ün yerli versiyonu 'Küçük Sırlar' dizisi gelen tepkiler üzerine büyük şok yaşadı. Pırıltılı mekanlar, en lüks arabalar, en güzel kıyafetler, en bakımlı insanlar… Kimsenin göründüğü gibi olmadığı bir yerde yaşayan gençlerin hayat tarzlarını konu alan diziye çekimlerin yapıldığı İstanbul Erkek Lisesi'nden veto geldi.



Sinem Kobal ile Burak Özçivit'in başrollerini paylaştığı dizi bazı sahnelerinin gençlere kötü örnek olduğu gerekçesiyle tepki çekmeye başladı. Dizide kız öğrencilerin mini etek giyinmesi, sürekli alkol ve uyuşturucu gibi konuların işlenmesi çekimlerin yapıldığı İstanbul Erkek Lisesi'nin yönetimini rahatsız etti. Yapım şirketine bu rahatsızlığını bildiren okul yönetimi artık çekimlerin İstanbul Erkek Lisesi'nde yapılmasını istemediklerini açıkladı. Bunun üzerine harekete geçen yapım şirketi, kalan çekimleri Mimar Sinan Üniversitesi'nde yapabilmek için kolları sıvadı."
http://tvrehberi.milliyet.com.tr/Kucuk_Sirlar%27a_buyuk_darbe_/Tv_Rehberi/1269227/tvh/index.htm?ref=milliyetsag

Haber açık bir şekilde ortada. Daha önce "Küçük Sırlar" dizisi için yazdıklarımı doğrular gibi, zira dizinin ilk bölümüne yalnızca 10 dakika baktıktan sonra bile aynısı-uyarlaması-benzeri olamayacağı yeterince ortadaydı ki ortada.

İstanbul Erkek Lisesi yönetimine saygılarımı sunuyorum..

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Dünya Kupası biterken...


Evet şampiyon belli oldu ama geceye damga vuran başka bir olay daha vardı.

daha Dünya Kupası'nın başında, İspanya'nın ilk maçında İsviçre'ye yenilmesinin faturası İspanya Milli Takım kalecisi İker Casillas'ın İspanyol Tele 5 kanalında çalışan sevgilisi Sara Carbonero'ya kesilmişti..zira Sara Carbonero'nun sevgilisi İker Casillas'ın dikkatini dağıttığı konuşulurken, Casillas hiç oralı olmamıştı..




neyse tüm maçlar sona erdi, İspanya şampiyon oldu, Ahtapot Paul'un tahminleri doğru çıktı diye konuşulurken, Dünya Kupası'nı kazanmanın heyecanıyla gözyaşlarını tutamayan İker Casillas kendisi ile röpoartaj yapan sevgilisi Sara Carbonero'yu kendini tutamayarak canlı yayında öpmesi ile konuşulacak bir başka konuyu daha ortaya koydu..

izlerken etkilenmedim desem yalan olur. o ne lezzetli, etkileyici bir an..hani kıskandım, keşke Sara Canbonera olsaydım da o anı bende yaşasaydım dedim !





casillas canlı yayında sevgilisini öptü

6 Temmuz 2010 Salı

"Gossip Girl" mü? "Küçük Sırlar mı?"



içimden "Nedeeen?" diye bağırmak geçiyor ama saygı ve sevgi çerçevesinde sakince soruyorum. Neden aynı? neden benzeri değil de aynısı?
ne hakkında yazdıgım anlaşılmıyor biliyorum o yüzden daha açık soruyorum, Neden "Gossip Girl" benzeri bir dizi değil de "Gossip Girl" ile neredeyse aynı olmaya çalışan bir "Küçük Sırlar"..

Aklı başında, yaratıcı, hayal dünyası olan hiç mi senarist kalmadı da aynı senaryo ile çekilecek bir Türk dizisi ekrana gelecek?

Dizide Etiler sosyetesinin gençliği anlatılacakmış. Bu demek oluyor ki Newyork'un upper east side'ı "Etiler Sosyetesi". ama bu çok makul bir eşleşme olmamış gibi görünüyor, zira upper east side gerek insanları gerek sanat, yemek vs. açısından çok daha iyi.




sonra Gossip Girl'de ki oyuncuların her biri giyim konusunda tarz sahibi. Blair ve Serena en iyi örnekleri. Teaser'lardan görünen, bu dizi de kızlara allı pullu elbiseler giydirinde "oldu bu iş" düşüncesi oluşmuş stilistlerde de, yönetmende de, yapımcıda da..

Dizinin Chuck Bass'i Burak Özçivit olacakmış, Serena van der Woodsen'ı Sinem Kobal canlandıracakmış. işte tam bu noktada ortaya şu çıkıyor, mesele Selena'yı Serena yapmak değil. Mesele ortaya bu kadar aynı şeyler koyup, ortaya harika bir dizi çıkacakmış gibi yapılan abartı.

Sonra asıl unutulan nokta, bir Türkiye şartlarına uyarlanacak dizi var bir de Türkiye şartlarının yakınından dahi geçemeyen Gossip Girl gibi diziler var..

Uzun lafın kısası, taklitler aslını yaşatırmış. Hey Allahım akıl ver sen bunlara...

5 Temmuz 2010 Pazartesi

The Twilight Saga - Eclipse






O kadar geri sayımın, beklentinin üzerine yaşanan bir hayal kırıklığı sadece.. Sinemaya gidip izlemesemde olurmuş hani, film baştan sona sıfır etki unsuruna sahipti. Herhalde yapımcı ve yönetmenin ortak fikri "nasıl olsa, ilk iki film iyi bir izlenme oranına sahipti şimdi de seyirciye ne versek onu alır" yönündeydi..yok ama ben almam, henüz almayan dostlarıma da alma derim. Film süresi boyunca bekledik bir heyecan bir aksiyon olur diye. yok işte, meğer öyle düz bir filmmiş.













oysa bütün seriyi okumuş ben, kitapların birini bırakıp diğerini elime alırken ne kadar da heyecanlıydım. lezzetli bir kitabı, lezzetten yoksun bırakıp tatsız tuzsuz bir hale sokmuşlar. o ne kötü kamera açısı, o ne kötü çekim öyle..ya el kamerası ile çekilmiş gibi titreyen, hop hop oynayan sahnelere ne demeli?

zira Edward Hollywood değil, Yeşilçam aktörü benim gözümde. o "evlenmeden olmaz" halleri epey güldürdü beni.

kısaca, benim gözümde bu film "olmamış". eksik şeyler çok.. fazlası yok.